Umut ve Endişe Denizi

   Duvarlarda izler bıraktık isimlerimizden. Sokaklarda koku bıraktık parfümlerimizden. Gülüşler bıraktık odalarda, ayak bastığımız yerleri bir bir lanetledik sonra. Keşkelerimiz de neyselerimiz de gökyüzüne bulaşırken nefret kıvılcımlarımız harlandı dört bir yanda. Geçmişimizi yok sayıp başka tenlerde adım adım yürüdük. Umuda gebe kalan her hissi ise teker teker kitap sayfalarına gömdük. Ruhumuzu teslim ettiğimiz o gecelerde gözyaşlarımız bir nehir olup aktı ayak uçlarımızdan. Nihayetinde ne aşk kaldı ne meşk. Yitirdik bir zamanlar en ulvî duygu bellediğimiz o şeyi. Üzgün ya da kırgın değildik, yalnızca kasvet bürümüştü gündüzlerimizi. Yüreğimizi alıp başkalarının avuçları içine döktüğümüzde takvim yaprakları yandı yüzer yüzer. İliklenilen bakışmaların düğmeleri koptu. Burun buruna geldiğimiz vahşeti andıran düşünceleri geride bıraktık. Onca rengin arasından seçe seçe katran karası rengini seçtik ve günün sonunda gökkuşağının yedi rengini önümüze seren o insana tutunduk. Böylece benliğimiz ile dile getirilemeyen o uçsuz bucaksız umut ve endişe denizinde büyüyen binlerce his parçası, sonsuzlukla savaşacak hikâyesini noktaladı.