“O günler gelmiş olmalı!” dedim. Gözlerimi kırptım. İki adım geri, bir adım ileri gittim. Sonuç buydu işte, üç adımla bir ilerledim. Korku, ayak bileklerime yapışmış hâlde beni kendine doğru çekerken yüze kadar saydım. Üçte birdim, yüzde otuz üç. O arkamdaki korkuyla, kim bilir önümde duran kimler, hangi eylemler, hangi nesneler görünmez olmuştu. Başlangıçları bekledim. “Tamam!” dedim, işte şu sokağın başında yeniden başlayacak yaşam. Nefesim yeniden ciğerlerime dolacak. Ben yeniden içimden çıkan kanlı harflerden muhteşem cümleler inşa edeceğim… Sokakların başına varana dek aylar tepindi üzerimde. Ocak başlarında durup derin nefesler aldım, bu çağda yaşamak için metropolde fazlasıyla adım atmıştım. Bir sürü insan tanımıştım çoktan, yaşımdan fazla. Dahasına yetemediğimi anladığım an hiç adım atmadım. Hiçli adımların başında tekrardan yüze kadar saydım. Saydım, bittiğinde on sekizime basmıştım. Hâlâ şiirler yazanlar, hâlâ güzel tabloları duvarlarına asanlar ve içi geçmiş insanlıktan birkaç insan yüzünde hâlâ güzel bakışlar, derin anlamlar ve sessiz soluklanışlar vardı. Bu varlığın içinde kendimi arıyor, ararken de varlığa yeni dokunuşlar kondurmaya uğraşıyordum. Anlıyordum ki günden güne, asıl yoran eylemsiz uğraşlardı. İnsanın kafatasına konan bir bilyenin oradan oraya sürüklenişini andıran düşünceler olmasa eylemler kimseyi bu denli yormazdı.