Habersizsin çoğu şeyden. En çok ilk nefes ve ölüm arasındaki harpten. Bak, günler nasıl geçiyor. Sessiz ve kırılgan. Avucumda tuttuklarımı yutan zaman, aynadakinin aynısı. Zaman bu işte. Ses tellerimi titreten duygular saniyeler, ete kemiğe bürünen ruhum dakikalar. Geçer dururlar. Ve ben aynadaki yansımama bakarım kendimi tanımak için. Fakat böyle değildi benim elim, kolum. Bakışlarıma karışan düşünceleri bulmaya çabalar dururum. Nereden geldi bu dolu dolu kin? Kim fısıldadı kulağıma yalnızlığın zerafetini? Omuzlarıma hayran olan bir adam olsaydı şayet beni bu düşüncelerden kurtarır mıydı? Omuzlarımdan tutup beni yatağa narince yatırır mıydı? Bilemem, zaman var ki o da bilemez. Kim yükledi zamana bu sorumluluğu? Yüklerin altından yalnızca onun kalktığını ilk dile getiren kimdi? Zaman bile, zaman geçtikçe bu görevi benimsemek zorunda kalmış besbelli. Bu yüzden hiç inanmadım zamanın her şeyi yoluna koyduğu düşüncesine. Kader, zaten başlı başına gizemliyken… Habersizsin çoğu şeyden. En çok ilk ve son arasındaki akılalmaz zulümden.